KAPAK | Krizler Karşısında Yerel-Merkez İlişkisi ve Alternatifler
KAPAK | Krizler Karşısında Yerel-Merkez İlişkisi ve Alternatifler

Metropolün Küresel Krizleri | H. Tarık Şengül

Bugün yaşadığımız geniş ölçekli krizler çoğu durumda istisnai ve akut olmaktan çıkıp, kronik ve çoklu hâle geldi. Bir başka anlatımla krizlerin giderek sıklaştığı, direnç kazandığı, farklı alanlardaki krizlerle etkileşip, birbirlerini tetikledikleri bağlamlara şahit oluyoruz. Bazı değerlendirmeler istisna olarak gördüğümüz bu durumların günümüzde kural ve yeni norm(al) hâline geldiğini öne sürüyor. Krizler küresel oldukları ölçüde kentsel-kırsal, merkez-çeper, gelişmiş-az gelişmiş tüm coğrafyalarda kendisini gösterseler de krizlerin vuku bulduğu asli mekânsal birimler metropoliten kentlerdir. Metropoliten kentlerde bir arada yaşayabilme koşullarının sağlanması hem krizleri hem de yarattığı sonuçları iyi tahlil etmeyi gerektiriyor.
Krizler Çağında Yönetişim: Merkez-Yerel Gerilimini Aşmak Üzerine | Osman Balaban

Çoklu krizlerin eşzamanlı yaşandığı, birbirini etkilediği ve derinleştirdiği bir zamandan geçiyoruz. Bu krizlerle mücadele için, sorunlara kısa vadeli çözümler bulmaya odaklanan mevcut yönetişim pratiklerinin yerine farklı boyutlarıyla adaleti ve eşitliği gözetecek, zamanı ve kaynakları verimli kullanacak, şeffaf, eş ve çoklu fayda sağlamayı gözetecek yeni bir yönetişim modeline ihtiyaç var. Buna bağlı olarak merkezî ve yerel yönetimler arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenmeli ve Türkiye’de görülen idari, siyasi ve ekonomik kontrol ve kısıtlarla şekillenen merkez-yerel yönetişim gerilimi ve çelişkisinin aşılması gerekiyor.

Alternatif Siyasetin, Söylem Ve Eylem Tutarlılığı İçinde Kalarak, Siyasetin Sadece ‘Çılgın Proje’, İnşaat ve Daha da Önemlisi İstihraç Olmadığını Anlatmanın Yollarını Bulması Gerek.” | Sema Erder

İstatistikler, endeksler, sıralamalar veya karşılaştırmalar icranın başındakiler, icraya talip taraflar ve taraftarları arasında kendi argümanlarını desteklemek için kullanılsa da, başta büyük kentler olmak üzere yaşam alanlarımızda toplumsal refahın veya eşitliğin daha iyiye gitmediği konusunda muhtemelen herkes hemfikir. Herkesin eleştirisini yüksek veya kısık sesle dile getirdiği mevcut duruma nasıl vardığımızı ve bu durumdan çıkışın olası patikalarını Prof. Dr. Sema Erder’le konuştuk.

Ekonomik Boyutuyla 6 Şubat Depremleri | Ebru Voyvoda

Deprem, yaşadığımız eşzamanlı krizlerin kesiştiği ve etkilerini tüm yoğunluğu ve ağırlığıyla hissettirdiği olayların başında geliyor. 6 Şubat’ın ardından depremlerin ekonomik boyutunu ele alan çalışmalar depremlerin hemen ertesinde yayınlanmaya başladı. Kısa-orta-uzun vadede yapabileceklerimiz tartışılırken acilen depremin ekonomik boyutunu, maliyetini, ekonomik yükünü düşünmeye ve bu maliyetin olası sonuçlarını değerlendirmeye çalıştık. Fakat afetlere karşı “dirençli” olmak ve afet ve risk yönetimi aşamalarını sadece bir maliyet olarak görmek yerine gelecekte karşı karşıya kalabileceğimiz büyük maliyetleri önlemek için, dirençli ve uyumlu yapılar kurmayı öğrenmek gerekiyor.

Yerel Yönetimlerde Temsiliyet Krizi ve Katılımcı Kentler | Ceren Ergenç

Katılımcılık, dünya genelinde artan sayıda yerel yönetimin farklı amaç ve yöntemlerle benimsediği ve pratiğe dönüştürdüğü bir ilke. Ne var ki, katılımcı pratikler genelde hayata geçirildiği şekliyle yerel yönetimlere meşruiyet kazandırmanın, varolan politikalar hakkında kentlileri bilgilendirmenin ötesine geçmezken kentlilerin kentin planlanmasına, barınma ve istihdam ilişkilerine, sınıfsal ilişkilere dair sözünü söyleme hakkı vermiyor. Öte yandan kentlerin müşterek yaşam alanlarımız olduğu fikrine dayanan, mahallelerden başlayan ve politika oluşturma ve uygulama süreçlerinin tümüne yayılmış bir katılımcılığın, temsili demokrasinin içinde bulunduğu krizden çıkışın ve siyaseti dönüştürmenin en önemli araçlarından biri olduğu da gerçek.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Kıskacında Türkiye Ekonomisi Sermayeyi İhya Eden Benzersiz Bir “Bölüşüm” Şoku | Alp Erinç Yeldan

Temelde “ne olursa olsun büyüme” amacı güden uygulamadaki makro ekonomik politikalar; azalan yatırım, artan tüketim, büyüyen cari açık, bölüşümde eşitsizliğin artması gibi bir dizi sorunla sonuçlandı. Ortaya çıkan “iki Türkiye”de, “yoksul” taraftan “zengin” tarafa ucuz iş gücü, ucuz hammadde ve toprak rantları gibi araçlarla kaynak aktarılırken, yoksulluk büyüyor ve kalıcılaşıyor.