Söyleşi: Melis Oğuz ile “Mekan ve İnsana Dair” Kitabı Üzerine
Melis Oğuz’un Medyascope’ta yaptığı “Mekan ve İnsan” programının 33 bölümünün metne dönüştürülmüş ve geliştirmiş halini içeren kitabı “Mekana ve İnsana Dair Güncel Yaklaşımlar Tartışmalar Çalışmalar” yayımlandı. Oğuz’la kitap hakkında konuştuk.
Söyleşi: Özge Tekçe, İstanbul Planlama Ajansı
Mekan ve İnsan Programı fikri nasıl ortaya çıktı? Başlamadan önce bu kadar uzun soluklu olacağını öngörüyor muydunuz?
Aslında Mekân ve İnsan’ın uzun bir hikayesi var; yola böyle bir program yapmak üzere çıkmamıştım.
Yüksek lisansımı LSE (The London School of Economics and Political Science)’de yaptım; Türkiye’ye döndükten sonra da oradaki arkadaşlarımla görüşmeye devam ettim. Bir gün LSE’den bir arkadaşım bana şöyle bir teklifle geldi: “LSE’den bir arkadaşım [benim henüz tanışmamış olduğum], Irmak Akman, bir fanzin çıkartıyor. Sen de yazı yazmak ister misin bu fanzine?” de/da, serbest konularda yazı yazmaya imkân tanıyan bir oluşumdu. Akademisyenlerin en önemli problemlerinden bir tanesi, çalışmalarımızı hep akademik bir dilde yayınlıyor olmamız, dolayısı ile bazen vermek istediğiniz mesajı doğru kitleye ulaştırmak için çok dolambaçlı bir yollardan gitmeniz gerekmesi. Bir de tabii akademik yazının eriştiği kitlenin, gerçekten erişmek istediğiniz kitleyi ne kadar kapsadığı sorunu var.
Her kentlinin erişmesi gerektiğini düşündüğüm fikir, düşünce ve çalışmaları bu fanzin aracılığıyla okuyucusuyla buluşturma imkânı yakalayabileceğimi düşündüm ve böylelikle de/da’nın ikinci sayısından itibaren ben de yazılarımla yer almaya başladım. Irmak Akman, bu fanzinin tasarımını, mizanpajını da kendisi yapıyordu, baskısını da kendi kaynakları ile gerçekleştiriyordu. Fanzinin dağıtımını da o sayıya katkı koymuş olan yazarlar olarak ortaklaşa yapıyorduk. Böyle bir fanzinin okuyucusu olabilecek kitlelerin bulunduğu yerlere, kafelere, restoranlara, bekleme alanlarına vs. bırakıyorduk. Irmak hem dağıtımın kolaylaşması hem bilinirliğinin artması hem de bir baskıya kaynak oluşturmak için bir arayıştaydı; takip ettiği gazetecilere ve yazarlara bu konuda fanzinin kopyası eşliğinde yazar olmuştu.
Ruşen Abi (Ruşen Çakır) Irmak’ı görüşmeye davet etmiş. Irmak fanzinin o sayısında yer alan tüm yazarlara “benimle gelmek isteyen var mı?” diye sordu ve sonunda Aylin Yardımcı, Irmak Akman ve ben Ruşen Abi ile görüşmeye gittik. Medyascope’un daha yeni olduğu zamanlardı. 2016 senesinden bahsediyorum. Ruşen Abi, “benim sizi maddi olarak destekleyebilecek bir kaynağım yok, eğer arzu ederseniz burada bir program yapıp kendi çalışmalarınızı ve fanzini duyurabilirsiniz.” dedi. Biz hiç beklemediğimiz bir teklifle karşılaşmış olduk. Toplantıdan çıktık ve kendi aramızda değerlendirme yaptık. Ardından tüm yazarlara ilettik bu durumu ama bizim dışımızda kimse böyle bir programın içerisinde olmayı arzu etmedi. Biz üçümüz ise yola ve çalışmalara koyulduk.
Ruşen Abi programın isminin fanzinin ismi ile aynı olmamasını istemişti; biz de ana gündem meseleri değil de yan gündemde kalan kültürel ve toplumsal meseleler üzerine entelektüel sohbetler gerçekleştirmeyi niyetlendiğimiz bu programın adını “Yan Yol” koyduk. Fanzin için kaleme aldığımız yazılar üzerine birer hafta konuşuyorduk; ancak iki ayda bir çıkan bu fanzinin üç yazarı olarak yan gündemde kalan ve bizim ilgimizi çeken hususlar üzerine 30-40 dakikalık sohbetlerden oluşan bir program serisi yapmaya başladık. Hepimizin disiplinleri ve çalışma alanları birbirinden farklı olduğu için de oldukça besleniyorduk konu seçimleri esnasında birbirimizden, ama bir noktada bu hazırlıklar ve programlar çok yorucu olmaya başladı ve 2016-2017 boyunca her hafta yürüttüğümüz Yan Yol’a son vermeye karar verdik. Daha sonra Ruşen Abi benim kendi başıma program yapmam için beni teşvik etti.
2018’in Ocak ayında “Mekan ve İnsan”ın ilk programını çektim. Aslında özel yayın serisi olarak başladık; programın ismini koymadan evvel 10-15 bölüm özel yayın olarak yayınlandı. Mekâna ve insana dair yapılan araştırmaların, projelerin sahiplerini, yazarlarını, yürütücülerini davet ediyor, sorular hazırlıyor ve samimi bir sohbet niteliğinde olacak bir program yapmaya çalışıyordum. Ardından program oturmaya başlayınca Ruşen Abi, “tamam artık bu programa bir isim verelim” dedi; ama isminde kent ya da şehir kelimeleri geçmemesini özellikle tembihledi. Sevgili Murat Aksoy ile oldukça isim önerisi getirdik, ama Ruşen Abi hiçbir önerimizi beğenmedi ve “Mekan ve İnsan” olsun dedi; ve o günden sonra bu isimle program serisini devam ettirdim.
Bugün neredeyse 250 bölümlük görsel ve işitsel bir arşiv, ilk 100 bölümün seçkilerinden ortaya çıkmış ve İdealkent Yayınları tarafından basılmış bir kitaba dönüştü Mekân ve İnsan. Hatta bu söyleşiyi gerçekleştirdiğimiz sırada Power Podcast Ödülleri 2023 kapsamında, “En Güçlü Sosyal Sorumluluk Temalı Podcast” kategorisinde yarışıyor.
Sadece bu alanda çalışan, sadece bu alanda eğitim gören, bu konuya mesleki olarak ilgi duyan kişileri değil, her kentlinin mekâna ve insana ciddi bir bilimsel çalışma, araştırma ve projelerin varlığından haberdar olmasını sağlamayı kendime görev edindim. Bunu yapabilmek için de sürekli farklı format arayışları ve düşünceleri de aklımdan geçmiyor değil. Her geçen gün kapsamını ve hedef kitlesini nasıl genişletebilirim diye düşünüyorum. Bu söyleşimizi okuyan ve önerileri olan kişiler olur ise, önerilerini dinlemekten memnuniyet duyacağımı bu söyleşi vasıtası ile bildirmiş olmak isterim.
Mekan ve İnsan programı ile yaklaşık 250 haftadır kent gündemine ve araştırmacıların çalışmalarına odaklanarak mekana dair çok katmanlı fotoğraflar çekiyorsunuz. “Mekana ve İnsana Dair” adlı kitap ise bu fotoğraflar arasından seçilerek hazırlanan bir sergi gibi… Bu seçkiyi yapmak kolay olmamış olsa gerek…
Seçkiyi ben yapmadım. İlk 100 bölüm tamamlandıktan sonra, misafir ettiğim tüm konuklara bu kitap projesi niyetimi bildiren bir e-posta gönderdim. Bu projeye dahil olmak isteyen konuklarımın bölümlerini deşifre ettik ve kendilerine gönderdik. Kitabın içeriğine göz attığınız zaman göreceğimiz üzere, hiçbir metin, programın birebir deşifresi niteliğinde değil. Bu deşifre metni esas alarak konuştuğumuz temanın üzerinde güncel yeni çalışmalar, detaylar eklemek isterlerse buna da müsaade ederek, akademik bir dilde bir metin yazmalarını rica ettim. Tabii derleme sürecinde yazarlar ile aramızda birkaç tur gitti geldi makaleleri. Zamanında yetiştiremeyeceğini söyleyen ve yarı yolda bırakanlar, istediğimiz kriterlere uygun hale getiremeyenler oldu ne yazık ki. Tüm bu doğal eleme sonunda kitabın içerisinde yer alacak bölümler ortaya çıkmış oldu.
Derlemeyi oluşturan yazıları yedi alt başlıkta gruplandırdığınızı görüyoruz. Bu sınıflandırmadan biraz bahsedebilir misiniz?
Ben programa davet ettiğim konukları ve konuları seçerken, esasen bir filtreleme yapmış oluyorum. Benim ilgimi daha çok çeken, üzerine konuşmayı tercih ettiğim ve bu alanda teorik ve mesleki bilgi birikimi olmayan, şehir plancısı, mekân çalışmaları, mimarlık vs. gibi bir disiplinden gelmeyen kişilerin, yani her kentlinin rahatlıkla anlayabileceği ve kendi kentine dair bir çıkarım yapabileceği, bir şeyler öğrenebileceği konuları tercih ediyorum.
Keza kitap projesinde yer almak isteyen yazarlar netleştiğinde de şu an basılı olan kitaptaki alt başlıklar belirlenmiş değildi. Elimizdeki tüm metinler tamamlandığında, kitabın okunmasını kolaylaştırmak maksadıyla bir kümeleme yapmaya çalıştık aslında sevgili Ayçin ve Ayşegül ile. Sanırım şunu da söylemek yanlış olmaz; Mekân ve İnsan’ı 2018’den beri yürüttüğümü düşünecek olursak, o zamandan bu yana kent çalışmalarında kitaptakine benzer ana alt başlıkların daha yoğun çalışıldığını görebiliriz. Kentsel hafıza, toplumsal bellek, kentsel dönüşüm, kentsel adalet, kentsel haraketlilik, ekoloji, iklim değişikliği, yeni iletişim, bilgi ve teknolojinin kent planlama ile etkileşimi ve alternatif yaklaşımlar… Son olarak da benim lisans eğitimim sırasında önemi biraz küçümsenmiş olan ama şimdi yeniden öneminin anlaşıldığı , hem ana akım toplumsal, ekonomi, siyaset çalışmalarında hem de mekan ve planlama çalışmalarında değeri gittikçe anlaşılan kırsal planlama da güncel araştırma ve çalışma konularının da genel alt başlıklarını oluşturuyor diyebilirim.
“Mekâna ve İnsana Dair” şehircilik araştırmalarına sizce nasıl bir katkı sunabilir?
Bu kitap, bu alanda çalışan, araştırma yapan, eğitim gören ve bu alana merak duyan kişiler için 2018 ve 2019 senelerinde yapılan bilimsel ve akademik çalışmaların nabzını tutar nitelikte. Yani aslında yeni ve güncel çalışmaların bir arada okunabilir olduğu bir arşiv niteliği taşımanın yanında, 2018-2019 dönemine ışık tutan, yeni yöntemlerin uygulanışına dair yol gösteren ve araştırmacılar için nitelikli bir kaynak olduğunu düşündüğüm bir kitap ortaya koymuş olduk.
Geriye dönüp baktığımızda, kitabınızda yer alan yazılar belirli bir dönemin değerlendirilmesi anlamında da önemli bir kaynak oluşturacak. Bu dönem paralelinde İstanbul’un gündemini mekânsal anlamda nasıl özetleyebiliriz?
Kitabın alt başlıkları, mekânsal anlamda İstanbul ve İstanbullunun gündemini de özetler nitelikte diye düşünüyorum. İstanbul’da yaşayan ve çalışan, İstanbu’u çok seven ve aynı zamanda İstanbul’dan nefret eden birisi olarak söyleyebilirim ki, “Mekana ve İnsana Dair”deki tüm çalışmaların bütünleşik bir şekilde ortaya koyduğu üzere, İstanbul’un çok ciddi bir bellek kaybına uğradığını, toplumsal olarak ortak bir kentsel ve mekânsal belleğimizi yavaş yavaş kaybettiğimizi, mekanların dönüşümünün bu mekanlarda yaşayan insanların, mekanla ilgili anılarının ve hafızalarının silinmesine sebep olduğunu, göç ile kente yeni gelenlerin herhangi bir bilgi edinip ve birikime dahil olabilecekleri referans noktalarının gitgide azaldığını görüyorum. Kentlerimiz gayrimenkul geliştiricilerinin fizibilite hesaplarına bağlı olarak gelişiyor ve dönüşüyor. Ne yazık ki adil bir dönüşümden söz etmek çok mümkün değil. Bir yandan teknoloji ve iletişim alanındaki gelişmeler (pandeminin de etkisiyle hızlanarak) kent planlama, kent yönetimi ve kentsel tasarımın kesinlikle gözetmesi gereke yeni mevzular doğuruyor diyebilirim.
Günümüz İstanbul’undaki problemlerinden bir tanesinin “elektrikli scooter” olması hiç şaşırtmıyor örneğin beni. Bu kentsel haraketlilik ve erişilebilirlik karnemizin ne kadar zayıf olduğunun kanıtı olarak görülebilir. Toplu taşımanın yeterince erişilebilir, konforlu, güvenli ve pekiştirilebilir olmaması, konforlu olmaması, güvenli olmaması yanı sıra konumsal medya araçlarının yaygınlaşması kentlinin kentte hareket etme tercihlerini değiştiriyor; kentin biçimlenişini etkiliyor. Hatta bu yeni araç ve aygıtların kente adeta yeni bir katman olarak eklemlendiğini düşünüyorum. Dolayısı ile İstanbul üst yapısı altyapısına göre daha yoğun olan bir şehirde alternatif yaklaşımlara ihtiyaç duyuyoruz. Bu noktada vurgulamak istediğim husus ise İstanbul’un bir deneme tahtası olmadığı ya da bir laboratuvar olmadığı. Yani İstanbul’da bir taş oynatmadan önce dahi çok ciddi bir AR-GE yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun dışında ters-göç ve kentsel/bölgesel dengesizliklerin yeniden değerlendirilmesi, kırsal planlamanın kentsel planlamanın bütünleştiricisi olarak düşünülmesi, adil gıda politikalarının geliştirilmesi ve tarımı kentten bağımsız olarak düşünmeyen politikaların üretilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Son olarak; öngörünüze göre, Mekan ve İnsan programının sizin tabirinizle “serüveni” ne kadar devam edecek?
Bununla ilgili bir öngörüm yok, ama temennim mümkün olduğunca devam ettirmek.